Mucize #72 Karia Suresinde Kelime Seçimi İncelikleri ve Mükemmelliği

Kur’anda kelime seçimlerinin ne kadar incelikli ve yerinde olduğu ile ilgili önceden bazı mucizeler paylaşmıştım. Mesela Yusuf aleyhisselâm zamanındaki Mısırın en yetkili kişisine Melik ifadesi kullanılırken Musa Aleyhisselâm zamanındakine Firavun denmesi gibi. Bu, yüzeyde fark edilmeyen ama içten çok sağlam bir tarihsel yerleştirme örneğidir. Sadece ve sadece Yusuf peygamber zamanındaki bu kişiye firavun denseydi bile Kur’an hakkında bu yüzyılda ortaya çıkmış bir hata ortaya çıkardı zira o zaman bu kimseler için Firavun betimlemesi yoktu. Benzer bir duruma  Süleyman Aleyhisselâm ve ordularının karıncaları istemeden ezip öldürmesi ihtimali hakkında  arapçada böceklerin ezilmesi için kullanılan يتم سحقها ifadesine yer verilmemiş حطم” (hatam) kelimesinden türeyen يَحْطِمَنَّكُمْ (yehtımenneküm) fadesi kullanılmıştır. Bu ise karıncaların biyolojik yapılarına mükemmel uyum sağlayan bir ifadedir. Zira karıncalar diğer böcekler gibi ezilip suları çıkarak değil kırılmak suretiyle telef olurlar. Kur’an bu gibi inceliklerle doludur. Şimdi başka bir örneğe bakalım.

Karia suresi 4.5. ayet meali: “””İnsanların, ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğu, dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür (o Kâria!)””

Bu ayette kıyamet günü dağların hali, “atılmış renkli yün” benzetmesiyle anlatılır. Bu benzetme hem edebi derinlik, hem de jeolojik gerçeklik açısından çok isabetlidir. Hem İhn hem menfuş kelimeleri jeoloji bilimi ile ancak bugün bilebildiğimiz gerçekler bakımından mükemmel kelime seçimleridir. Neden mi?

    ‘İhn’ (عِهْن): Renkli, yumuşak yün anlamına gelir. Bazı tefsirlerde “kırmızıya çalan renkli yün” olduğu belirtilir. Erimiş metal görünümünde renkli madde anlamına da gelir ki bu yer kürenin iç yapısıyla tamamen uyumludur.

Kur’an’daki renkli yün benzetmesi gerçekten ilginçtir. Dağların katmanları, içerdiği farklı mineraller sayesinde çeşitli renklere sahiptir. Örneğin; demir oksit kırmızımsı, kalsiyum bileşenleri beyazımsı, bazaltik kayaçlar siyah veya gri tonlarında olabilir. Ayrıca, sülfür ve limonit gibi mineraller sarımsı; klorit, serpantin gibi mineraller yeşilimsi; azurit ve lazurit mavimsi; fluorit ve lepidolit ise morumsu katmanlar oluşturabilir. Bu doğal mineral çeşitliliği, dağların parçalanmasıyla ortaya çıkabilecek renkli ve lif lif dağılmış görüntüyü, ayette geçen ‘renkli yün’ benzetmesiyle son derece uyumlu hâle getirir. Dağlar yıkıldığında, bu renkli katmanlar toz bulutları halinde savrulabilir. Bu yönüyle ayette geçen “renkli yün gibi” tanımı sadece görsel değil, jeolojik bir gerçekliğe de doğrudan işaret etmektedir.

        İhn kelimesi yerine صُوف (sûf) – “Yün” kullanılsaydı, Bu kelime, sade ve sıradan yün anlamına gelir. Ne renk, ne liflenmişlik ne de dağılmışlık ima eder. Bu kelime kullanılsaydı eksik kalırdı çünkü: “Sûf” kelimesi sıradan, renksiz, hareketsiz bir yün imajı verir. Halbuki “ihn”, renkli, yumuşak, kabarık ve uçuşmaya hazır lifli bir maddeyi çağrıştırır. Jeolojik katmanlardaki renk farklılıkları, mineral çeşitliliği ve bu katmanların savrulmasıyla oluşan görsel zenginlik ve gerçeklik “sûf” kelimesiyle kaybolur.

İhn kelimesi yerine ن (kutn) – “Pamuk” kullanılsaydı Yumuşaklık açısından benzerdir ama anlamda ciddi farklar vardır. Eksik kalırdı çünkü: Pamuk, yünün aksine lif lif değil topak topak bir görüntü sunar. Ayrıca pamuk daha homojen beyaz renktedir. Dağların çok renkli, katmanlı ve lif lif dağılmasını yansıtmaz. “Kutn” kullanılsaydı, görsel ve renkli detaylar silinmiş olurdu. Jeolojik gereklikten kopmaya başlardı.

İhn kelimesi yerine صوف ملوَّن (sûf mulavven) – “Boyalı yün” kullanılsaydı bu ifade mecazi güce sahip olsa da Arapçada kalıplaşmış bir estetik anlamı yoktur.  Eksik kalırdı çünkü: Kur’an’da kelime seçimi hem anlamı hem de ses ahengini gözetir. “Sûf mulavven” gibi bir tamlama yerine “ihn” kelimesiyle tek kelimede renk, hafiflik ve dağılma iması daha estetik ve yoğun bir biçimde verilmiştir. Ayrıca ayetteki ahenk ve vurgulu kısa kelime ritmi bozulurdu.

İhn kelimesi yerine نُحاس (nuhâs) – “Erimiş bakır” kullanılsaydı Bu kelime, “ihn” gibi bazen erimiş metal anlamı taşıdığı için düşünülebilir ancak Eksik kalırdı çünkü: “Nuhâs” daha çok ağır, koyu, yapışkan bir sıvı maddeyi ima eder. Oysa “ihn”, renkli ama hafif, (kıyametin korkunç kuvveti sebebiyle) savrulmaya müsait bir yapıdadır. Bu nedenle “nuhâs” kullanılsaydı, dağların toz gibi savrulması ve kıyametin dehşetine nazaran hafifliğini betimleyen o görsel imge ve gerçeklik eksik kalırdı

İhn kelimesi yerine غُبار (ghubâr) – “Toz” kullanılsaydı görsel olarak uygun gibi görünse de eksik yönleri vardır. Eksik kalırdı çünkü: Ghubâr doğrudan toz zerreciği anlamına gelir ve “lif liflik” yoktur. Ayetteki “ihn” kelimesi ise sadece tozluğu değil, aynı zamanda renk, doku, kabarma ve estetik savrulma gibi imgeleri içerir. “Ghubâr” bu yönüyle sade ve şiirsellikten uzak bir tercihtir. Ve dağlar doğrudan sadece tozlaşmayacağı için jeolojik açıdan da eksik bir betimleme olurdu.

Hem jeolojik hem edebi açıdan Mükemmel kelime seçimi!

       Gelelim diğer kelimeye

      ‘Menfûş’ (مَنفُوش): Tiftiklenmiş, savrulmuş, kabarmış, dağılmış demektir.

Jeoloji Açısından Menfûş’ (مَنفُوش) kelimesi de 2 yönden mükemmel bir kelime seçimidir.

1) Dağlar da Yer Kabuğunun Parçasıdır ve ilk parçalanacak parçalanınca en çok göze batacak yapılardır. Dağlar, levha tektoniğiyle oluşur ve yer kabuğu kıyamet gibi şiddetli bir olayla şiddetli sarsıldığında ilk parçalanacak büyük kütlelerden biri dağlardır. Ayette bu duruma işaret vardır.

 2) “Tozlaşma – Partikülleşme” ve “Yumuşama”

•          Büyük sarsıntı veya volkanik patlamalarda, kayalar çok yüksek sıcaklık ve basınç altında: Toz haline gelir, erir,Dağılır,

            Kur’an’da kıyamet sahnesinde dağlar için kullanılan ‘menfûş’ (مَنفُوش) kelimesi, Arapçada tiftiklenmiş, lif lif ayrılmış ve savrulmuş anlamına gelir. Bu ifade, modern jeolojide gözlemlenen dağların büyük tektonik sarsıntılar veya volkanik patlamalar sonucu tozlaşması, parçalanması ve partikül hâline gelmesiyle çarpıcı biçimde örtüşmektedir. Bu yönüyle Kur’an’daki kelime seçimi, bilimsel gerçeklikle şaşırtıcı derecede uyumludur.”

Dağların bu dağılmış, savrulmuş, yumuşamış ve belirsiz kütle yapısı, yün metaforuna çok benzer.

Bakınız arapçada bunun yerine “Yııkılmış” anlamında  مَهدوم (mahdûm) kullanılabilirdi. Ama bu kelime kullanılsaydı,  tozlaşmayı, partikülleşmeyi, ergimeyi ve savrulmayı anlatamazdı ve sadece kütle hâlinde bir çöküşü işaret ederdi. Bu nedenle bilimsel karşılığı çok dar olurdu hatta dağların gerçekliğiyle doğrusu jeoloji bilimiyle uyuşmazdı.

مُنهدِم “Kur’an’da ‘menfûş’ kelimesi yerine ‘مُنهدِم (munhadim)’ yani ‘çökertilmiş’ ifadesi kullanılsaydı, bu yalnızca dağların yıkılarak yerle bir olduğunu anlatırdı. Bu durumda dağ hâlâ bir ‘kütle’ olarak kalır, sadece formu bozulmuş olurdu. Ancak ‘menfûş’ kelimesi, dağların yoğun ve katı yapılarından sıyrılıp lif lif dağılmış, hafifleyip havaya karışmış renkli parçacıklar hâline gelmesini tasvir eder. ‘Munhadim’ ise bu anlam zenginliğini taşımaz; savrulma, hafifleme ve özellikle renkli lif benzetmesiyle olan görsel ve jeolojik uyumu yansıtamazdı.”

“Kur’an’da dağların kıyamet günündeki halini anlatmak için ‘مُنسَحق (munsahaq)’ yani ‘ezilmiş, toz hâline gelmiş’ kelimesi kullanılsaydı, bu ifade tozlaşma yönüyle modern jeolojiyle sınırlı düzeyde bir örtüşme sağlayabilirdi. Ancak bu kelime, ‘hafiflik’, ‘yumuşakça savrulma’ ya da ‘lif lif dağılmış renkli görüntü’ gibi menfûş kelimesinin sunduğu zengin metaforik çağrışımları içermezdi. Dolayısıyla munsahaq, yalnızca fiziksel ezilme ve ufalanmayı anlatırken; menfûş, hem görsel imgelerle zenginleşmiş hem de bilimsel gerçeklikle derinlemesine örtüşen çok boyutlu bir tasvirdir.

Kur’an’da ‘مُتَفَجِّر (mutafajjir)’ yani ‘patlamış, fışkıran’ kelimesi kullanılsaydı, bu durum dağların volkanik bir patlama sonucu lav veya enerji boşalttığına işaret ederdi. Bu ifade, kısmen jeolojik karşılığı olan bir duruma temas etse de; ‘ke’l-‘ihni’l-menfûş’ benzetmesindeki hafifçe dağılma, lif lif savrulma ve renkli, kabarık yün görünümü gibi görsel ve estetik öğeleri tamamen dışlardı. Ayrıca ‘mutafajjir’ kelimesi şiddetli, gürültülü, dışa doğru ani boşalmayı çağrıştırırken; ‘menfûş’ kelimesi sessiz, yumuşak ve derinlikli bir çözülmeyi tasvir eder. Bu da kıyamet sahnesinin ruhunu ve inceliğini bozardı.”

Kur’anın az kelimeyle çok fazla şeyi özlü olarak tamamen hatasız ama mükemmelen anlatması daha pek çok ayetlerde görülebilir. Başka pek çok ihtimal varken bu iki kelimenin ne kadar isabetli seçildiği hem Kur’anın fevkaladeliğine hem de ancak ve ancak daha yeni bugün öğrendiğimiz jeolojik gerçeklerle tam uyuşması bakımından mucize yönüne işaret eder


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir