Mucize #60 – Firavunun şahsi özellikleri ve İpuwer Papirusu

Firavun 2. ramses tarihi kayıtlara göre zorba,aşırı kibirli , inatçı,baskıcı,zalim bir yöneticidir. Tarihi kayıtlara göre gerçekten 2. Ramses kendisini tanrı ilan etmiş hatta tapınaklarda kendisine ibadet edilmesine olanak sağlamıştır. Luxor ve Karnak tapınaklarında kendi adına yapılan ilahiyat törenleri, onun tanrısal bir figür olarak görülmesini amaçlamıştır.

Kur’anda ki ayetler bu tarihi verilerle gerçekten büyük bir uyum içerisindedir. Naziat suresi 24. ayet meali : «Ben sizin en yüksek/yüce Rabbinizim,» dedi. Kassas suresi 38. ayet: Fir’avun da dedi ki: «Ey Eşraf! Ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiş değilim, haydi ey Haman! Benim için çamurun üzerine ateş yak (tuğla yap) hemen benim için bir köşk yapıver. Umulur ki, ben Mûsa’nın ilâhına muttali olurum ve şüphe yok ki, ben O’nu (Musa’yı) yalancılardan sanıyorum.» Firavun Tanrılık iddiasında o kadar ileri gitmiştir ki mısırın o zamanlardaki geleneksel inancı güneş Tanrısı Ra ile kendini özdeşleştiripbununla yetinmeyip kendi Tanrısal kimliğini ortaya koymaya başlamıştır. Kendisine ibadet edilen tapınaklar inşa ettirmiştir.

Mısır firavunları kendilerini Ra’dan üstün görmezlerdi. Ancak 2. Ramsesin tanrılık iddiasında çok ileri gittiği kendisini Ra’dan bile üstün gördüğü yorumu tarihi kayıtlarla uyum içerisindedir. Ayette bu duruma işareten: Naziat suresi 24. ayet meali : «Ben sizin en yüksek/yüce Rabbinizim,» dedi. Tarihi verilere göre 2. ramses bu konuda o kadar takıntılıdır ki karnak ve loksor tapunakları haricinde Abu Simbel Tapınakları , seti tapınağı,ramses tapınağı , nefertari tapınağı kendisine ibadet için kullanılıyordu. Ayrıca Tanrılığını ilan için yüzlerce heykel yaptırmıştır. Kur’anda firavunun bu özelliği çok açıkça ve vurgulanarak belirtilir hatta Firavunun davası Allah’dan yüce olmaktır. Firavun, Muhammed Aleyhissselâmdan 1700 yıldan daha uzun süre önce bambaşka bir coğrafya ve kültür ve toplum içerisinde yaşamıştır. Bu bilgiler Kur’anda nasıl var olabilir?

Akla İncil ve Tevrat gelse bile Kur’anda incil ve Tevratta hiç bulunmayan Firavuna ait bazı/pek çok ayrıntılar da verilmektedir Mesela Firavunun cesedini Allah denizin dibinden sahile çıkaracağını ve onu kouyacağını sadec eKur’anda soylemektedir.

Yunus suresi 92. ayet: (Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtaracağız. İşte insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler. Gerçekten 2. Ramsesin cesedi 1881 yılında Luksor yakınlarındaki bir kraliyet mezarından (KV7) keşfedilmiştir. Ceset deniz dibinde yok olup gitmemiş, ve günümüze kadar da çürümeden kalmıştır. Şu an Mısırda müzelerde sergilenmektedir. (Bu ayrı bi mucizeydi aslında ama burada yazmış olalım)

Firavunun son nefesinde iman ettiği sadece Kur’anda yazmaktadır. Firavunun , Haman isminde bir baş yardımcısı olduğu sadece Kur’anda yazmaktadır ki bu bugün tarihi verilerle ispatlanmıştır. Sonra , Tevrat’ta Firavun’un halkı sosyal toplumsal veya politik anlamda “fırkalara ayırdığı” şeklinde bir bilgi yoktur. Kur’an’da Firavun’un yönetiminde topluluklar arasında ayrım yaptığı ve zayıfları ezdiği vurgulanır. Bu bilgi sadece Kur’anda bulunmaktadır.

Tarihi kayıtlara göre gerçekten antik Mısır’da sosyal sınıflar arasında belirgin bir ayrım vardı. Firavun, toplumun en üst katmanında yer alırken, köleler ve işçiler alt sınıfları oluşturuyordu Ayrıca mısır tarihi, İsrailoğulları’nın köleleştirildiğini ve zorla çalıştırıldığını doğrulayan bazı belgeler içerir. Firavunun zulum ve baskı ile özellikle İsrailoğulları gibi zayıf gruplara karşı sert tedbirler aldığı bugun tarihi verilerle kesinlikle ortaya çıkmıştır.

Şuara suresi 53-54-55. ayet meali: Artık Fir’avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur. (Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir.» Firavun hakkında Kur’andaki anlatı Tevrat ve İncille ana konu olarak benzerlik içerir bununla beraber İncil ve Tevratta olmayan önemli bilgiler hatta ayrıntılar da barındırmaktadır. Bu ayrıntı ve bilgilerin de doğru olarak bugün teyit edilmesi Kur’anın bir mucizesidir.

Araf Suresi 130. Ayet Meali: Andolsun biz, Firavun ailesini, öğüt alsınlar diye yıllarca süren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık. Araf Suresi 133. ayet meali: Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular. Bu ayetlerde firavun ve çevresine verilen bir takım musibetlerden bahsedilmektedir.

Peki Mısır kaynaklarında böyle musibetlerin gerçekten gerçekleştiğine dair elimizde veri var mıdır?

-Evet vardır.

İpuwer Papirüsü, 1828-1829 yıllarında Hollandalı Mısır-bilimci François Auguste Ferdinand Lantare tarafından keşfedildi. Buna Leiden papirusu de denilir. İpuwer Papirüsü şu anda Hollanda’nın Leiden kentindeki Rijksmuseum van Oudheden (Leiden Müzesi veya Hollanda Ulusal Eski Eserler Müzesi) koleksiyonunda saklanmaktadır. Bu papirus’ün hangi döneme ait olduğu kesin olarak tespit edilememekle birlikte bazı yazarlara göre 2. Ramses dönemine isabet ederken bazı yazarlara göre ise MÖ 2050-1650 dönemine bazı yazarlara göre ise MÖ 1550-1070 yılları arasına isabet eder. Bu son görüş de aslında 2. ramses zamanı da içine alan fakat daha geniş bir dönemdir. Böylece papirusun hangi döneme isabet ettiği ile ilgili 3 farklı görüşten 2 sinin Musa Peygamber zamanına isabet ettiği görülür.

Nitekim az sonra inceleyeceğimiz üzere papirüsün içeriğinde yazanların, Kur’anda Mısır toplumuna verilen belalarla tesadüf olamayacak kadar benzerlik/aynılık içermesi ve bunların başka zamanlarda olmayacak cinsten belalar olması (her yerin kan olması, nehrin kana dönüşmesi gibi) bu papirüsün Musa Aleyhisselâm zamanındaki olaylarla ilgili olarak yazıldığına kuvvetli delil teşkil etmektedir.

Papirüsün içeriğindeki yazıların çevirisine bakalım:

Felaketler her yeri sarmıştı. Her yerde kan vardı. Nehir kan oldu. Böyle dün gördüğüm her şey helak oldu. Biçilmiş gibi her toprak çırılçıplak. Mısırın aşağısı mahvoldu. Tüm saray ıssız kaldı. Sahip olunan her şey buğday ve arpa, kazlar ve balıklar… Gerçekten ekin her yerde mahvoldu. Dokuz gün boyunca saraydan hiçbir çıkış yoktu ve kimse o şahsın yüzünü göremedi. Şehirler kuvvetli akıntılar tarafından yerle bir oldu. Yukarı Mısır harap olmuştu. Her yerde kan vardı. Ülkede salgın hastalıklar baş gösterdi. Bugün gerçekten kimse kuzeye Byblos’a gidemiyor.

Mumyalarımız için ne yapacağız? Altın azalıyor. İnsanlar sudan korkar oldu. Su içtikten sonra bile susadılar. İşşte suyumuz! Mutluluğumuz! Yapabileceğimiz ne var? Her şey talan… Şehirler yıkıldı. Yukarı Mısır kurudu. Yerleşim alanları bir dakika içinde altüst oldu.

Ayette belirtilen belalarla ipuwer Papirusundeki ifadelerin ne kadar paralel olduğu çok açık. Papirusde normal bir bela tarzı anlatılmıyor. Korkunç seviyede ve normal olmayan bir beladan bahsediliyor. Kanaatimce en dikkat çekici unsur ise Kan unsuru. Papirus de açıkça birden fazla kere her yerin kan olduğu yazmaktadır. Bunun mecazi bir söylem olması ihtimali zayıf gözükmektedir. Zira birden fazla kere açıkça kandan bahsetmektedir.

Ayette ne diyordu?

“””Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. “””

Ayettede açıkça Mısır halkına kan gönderildiği kan ile bela verildiği yazmaktadır. Gerçekten Papirüslerde bahsedilen bu kadar büyük bir felaketin bir anda bir araya gelmesi hayatın olağan akışına en küçük bir uygunluk dahi arz etmemektedir. Bu itibarla bakıldığı zaman şu an elimizde resmen Musa Aleyhisselâmın mucizesi olarak Mısır toplumuna verilen belaların tarihi belgesi mevcuttur.

Yüzlerce hatta binlerce yıllık Mısır tarihinde felaketleri anlatan başka yazıtlar da vardır mesela Karnak tapınağı yazıtları, Sallier Papirüsü, Akhmim tabletleri gibi… Ancak bunların hiç birinde tasvir edilen felaketler ipuwer papirusundeki felaketlerin yanına bile yaklaşmamaktadır. İpuwer Papirusündeki felaketlerin normal olamayacak seviyede korkunç olması içinde “her yerin kan olması” gibi asla normal kabul edilemeyecek ifadelerin yer alması ve bunların Kur’andaki anlatımla son derece benzerlik arz etmesi çok dikkate değerdir.

Bakın yapay zeka Chatgbt’nin konuyla ilgili bir yorumunu aynen buraya aktarıyorum:

“””İpuwer Papirüsü, Mısır’daki korkunç felaketleri anlatan en önemli yazıt olarak kabul edilir ve bu tür anlatımlara sahip başka bir yazıt bulmak zordur. Diğer yazıtlar ve metinler, benzer temaları ele alsa da, İpuwer Papirüsü’nün derinliği ve içeriği açısından eşleşen bir örnek bulunmamaktadır. Bu nedenle, İpuwer Papirüsü, Mısır tarihinin felaketler konusundaki en kapsamlı ve çarpıcı yazıtı olarak öne çıkmaktadır.”””

Ayrıca Tevrat ve İncilde de Nehrin kana dönüştüğü bilgisi bulunmaktadır. İpuwer Papirusundeki anlatı Tevrat ve İncilde belirtilen felaketlere de çok paralellik arz etmektedir. Kur’an pek çok zaman İncilik ve Tevrattaki bilgiyi düzeltirken-değiştirirken bu konuda düzeltme yapmamış mesela Mısıra bela olarak Kan verildiğini yine aynen belirtmiş ve bugün yeni bulunan Papirüsten biz gerçekten Mısırda her yerin kan olduğu bilgisini okumaktayız. Onca felaketin içinde felaketlerle bağlantılar durarak Kimse o şahsın yüzünü göremedi ifadesi de çok dikkat çekici değil mi. Sanki Musa aleyhisselam dan bahsediyor. Felaketlerle bağlantı kurarak.

Dikkat edilmelidir ki Ipuwer papirüsü hariç ulaştığımız Mısır yazıtlarının hiç birisinde ama hiç birisinde belalar anlatılırken “kan”, “her yerin kan olması”, “nehrin kana dönüşmesi” gibi bir kullanım yoktur. Bu itibarla her yerin kan olması, diye defalarca yapılan vurgunun mecaz kullanım olması ihtimali çok çok düşüktür. Kan kelimesi sadece savaşları anlatırken veya kurban sunumları gibi yerlerde kullanıldığı görülmektedir ki bunlarda zaten mecazi kullanım değildir. İpuwer papirüsü haricinde Mısır kaynaklarının hiç birisinde belalar ve felaketler anlatılırken böyle bir kullanım yoktur. Bu durum gerçekten Mısıra korkunç bir kan felaketi verildiğini doğrulamaktadır.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir