Mucize #40 – Denizin Derinliklerine Işığın Geçmemesi

Nur suresi 40. ayet: “””Yahut dalga, üstünde yine dalga, onun üstünde de bulutla (kara bulut gibi bir dalga ile) kaplı büyük bir denizdeki karanlıklar gibidir; birbiri üzerinde karanlıklar! Neredeyse elini çıkarsa onu göremeyecek. Allah bir kimseye ışık vermezse onun aydınlıktan asla nasibi yoktur.””””

Aynı ayetin başka bir meali: “”””Yahut (onların amelleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki, o denizi bir dalga bürür, üstünden bir dalga (bir bulut) ihata eder. Bunlar, bazısı bazısı üstünde olan zulmetlerdir. Elini çıkardığı zaman onu görmeye yaklaşamaz. Ve her kim için ki, Allah bir nûr nâsib kılmamıştır. Artık onun için nûrdan bir şey yoktur.””””

Bu ayette ilk bakışta fark edilmese de bir mucize bulunmaktadır.

Ayette açıkça büyük denizin diplerinin son derece karanlık, insanın elini bile göremeyeceği kadar karanlık olduğunu söylemektedir.

Bunu tereddütlü değil son derece açık ve kesin bir şekilde belirtmektedir.

İnsanın çevresinde en kolay gördüğü görmeye en açık organı belki eli olduğu için Allah elini misal vererek , elini bile görmeye yaklaşamaz buyurmaktadır.

Denizlerin diplerinin karanlık olduğu bilgisi kadim ve eski bir bilgi değildir. Bu bilgiye biz ancak son yüzyıllarda ulaşmış bulunuyoruz.

Denizin ilk 200 metresi tamamen ışık alan bölgedir.

Bugün denizin altına dalış rekoru yanılmıyorsam 213 metre- ki hayatlarını dalmaya adayan profesyonel dalgıçlar en uygun şartlarda bu rekor kırıldı.

1400 sene önce arap coğrafyasında en derine dalmış adam dalsa dalsa 20 30 metre dalar, velev dünya rekoru kırıp 200 metreye dalsa bile orası gayet gayet derece aydınlık bir derinliktir.

ilk 200 metreye epipelagic alanı denir. 200 metreden sonra hafiften kararma başlar ve 1000 metreye kadar devam eder ki bu derinliğe de mesopelagic alanı denir.

Bu derinlikte velev 1000 metreye inseniz bile buraya güneş ışığı ulaştığı için karanlık değildir.

O çağda bırakın 1000 metreyi, 100 metreye inen insan bile yaşamıyor olabilir. Ve 100 metreden aşağı bakan kimse aşağıyı da görse görse 100 metre daha aşağı görebileceği için tamamen aydınlık olarak görür.

1000 metrenin altında ise artık insan görememeye başlar burası tıpkı gece yarısı gibidir. Bu noktadan sonra ışık buraya ulaşamamaya başlar. Ve insan gerçekten bu derinliklerden sonra uzuvlarını görmemeye başlar

Bu bilgi kesinlikle bilinen bir bilgi değildir. Zira insanoğlunun son 100 yıla kadar ne sualtına girebileceği ne denizaltısı nede buna dayanıklı kameraları vardır. Basınç da hesaba katılırsa bu derinlikler ulaşımı son derece çetin yerlerdir.

Çok zeki birisi üzerinde de isabetli düşünürse çok derinlerin tamamen karanlık olabileceğini hesap edebilir ama çoğu insan böyle düşünmez zira çıplak gözle suyun ışığı geçirdiği ne kadar inilse de ışığın aynen gelmeye devam ettiği yanılsamasına kapılınır. Kaldı ki denizin ne kadar derin olduğu da bilinmemektedir.

Çölde inen bir kitapta tamamen tereddütsüz şekilde o zamanki insanların bilmediği bir bilgi sıfır tereddüt şekilde nasıl verilebilir? Haydi şartları zorlasak o zaman bilsin bilsin ömrü hayatı denizlerde geçen çok zeki ve bilgili 3-5 kişi bilsin (bu da imkansız bilemez sadece zannedebilir) Muhammed Aleyhisselâm nereden bilecek?

Bir de aklıma geldiği kadarıyla ayette şöyle de bir incelik de var 1000 metreden sonra güneş ışığı artık daha dibe inemez ama insan gözünün göremeyeceği çok küçük seviyelerde ışık sızması devam eder. Ayette sanki buna işareten “Neredeyse elini çıkarsa onu göremeyecek.” denilmektedir.

Yani çok az bir miktarda ışığın hala olduğu tamamen 0 ışık olmadığı ama bu ışığı gözün algılayamadığı bir vurgu da olduğu hissediliyor.

Kafirlerin içinde bulundukları karanlıkların anladığı bu ayetin Nûr (aydınlık, ışık gibi kavramları ihata eden bir kavram) suresinde anlatılması da dikkat çekicidir.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir