Mucize #70 Gökyüzünün Yeryüzündeki Yaşamı Koruması

Enbiya suresi 32. Ayet meali: “”“  Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler.”””

“””Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, gökyüzünün işaretlerine sırt çevirmektedirler.”””

“””Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah’ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar.””””

            Biz yüz çevirenlerden olmamak için ayete dikkatle kulak kesilmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Ayetin ilk kısmında açıkça gökyüzünün koruyucu özelliğinden bahsedilmektedir. Ne denmek isteniyor olabilir. Çıplak gözle bakıldığında uzun muhakemeler yapsanız bile yerküreye ait onu koruyan bir gökyüzü gözlemlenmemektedir. Zaten gökyüyüzü bomboş ve zararsız olarak gözlemlenmektedir. Peki gerçekte öyle midir? Asla öyle değildir. Ayetin bilimsel mucizesi çok açıktır.

            Ayette bahsedilen سَقْفًا مَحْفُوظًاۚ gökteki korunmuş tavan yeyüzünü koruyan dünyaya ait olan sema kısmı olmalıdır. Atmosfer dünyayı çepeçevre kuşatan, gözle görmediğimiz çeşitli gazlardan oluşan kalınlığı takriben 10 bin km.civarındaki, bir gaz okyanusudur ve dünyamızı bakın nasıl ve nelerden korumaktadır?

1- Meteor yağmurları

Dünyaya bir günde binlerce belki milyonlarca irili ufaklı meteor düşmekte bu meteorlar yer yüzüne varamadan atmosfer tabakasında yanarak yok olmaktadır. Bunların çok çok çok az bir kısmı yeryüzüne bir taş olarak ulaşabilmektedir. Çoğunluğu atmosferde toz veya çok küçük parçalar haline dönüşmektedir. Şayet atmosfer olmasaydı, yeyüzünde ya hayat olmazdı veya olması çok düşük ihtimal olurdu. Büyük parçaları geçiyorum küçük parçalar bile yeryüzüne saatte 50-70 bin km hızla çarpardı; bu, mermi hızının kat kat üstünde. Böyle bir bombardıman, sürekli kraterler, yangınlar, büyük yıkımlar ortaya çıkartırdı.

2- X ışınlarını filtre etmesi

Atmosfer aynı zamanda Güneş’ten gelen zararlı ışınları filtreler.. Güneş ışınları, görünür ışığın yanı sıra ultraviyole (UV), kızılötesi (IR), gama, X-ışını gibi çeşitli bileşenler içerir. Canlılar için son derece öldürücü etkisi olan mor ötesi ışınları içeri geçirmez yutar.. Eğer atmosferin Ozon tabakası olmasaydı, Güneş’ten gelen zararlı ışınlar filtre edilmeyecek ve canlılar öleceklerdi..

Gerçekten ozon tabakası , atmosferin stratosfer tabakasında yer alır ve özellikle UV-B ve UV-C ışınlarını emer.
— UV-B: DNA hasarına, cilt kanserine, göz kataraktına yol açabilir.
— UV-C: Çok daha enerjik ve öldürücü; ama tamamen ozon tarafından engellenir.

Eğer ozon tabakası olmasaydı: Bitkiler fotosentez yapamazdı, hayvanlar ve insanlar DNA hasarı yüzünden kısa sürede yok olurdu, okyanusların yüzeyi bile steril hâle gelebilirdi.

Bu yazılanlar hikaye değil yeryüzünde tüm atmosferi geçiyorum sadece ozon tabakası ortadan kalksa biri iki hafta içinde kara yaşamı neredeyse tamamen biter yeryüzünde yaşayan az bir canlı ancak kalırdı.

3- Korkunç sıcak ve soğuktan koruması

Atmosfer olmasaydı dünyanın gece olan kısmı uzaydaki çok korkunç soğuğa -270 derece civarıan maruz kalırdı. Güdüzleri de doğrudan güneş ışığına maruz kaldığı için çok aşırı sıcağa maruz kalırdı. Takriben 120 derece sıcaklığa ulaşırdı. Ancak atmosfer gündüz sıcaklığın aşırı yükselmesinden ve geceleri aşırı düşmesinden korumaktadır.

4- Kuruluktan Koruması

Atmosfer aşırı hatta öldürücü kuruluktan yeryüzünü korumakta ve dengeli bir nem dağılımı ve su döngüsü sağlamaktadır.

5- Zararlı ışınlardan koruması

Dünya, evrende yaşam barındıran nadir gezegenlerden biridir. Bu benzersiz yaşam ortamı, sadece atmosfer sayesinde değil, aynı zamanda manyetik alanımız ve bu alanın oluşturduğu Van Allen Kuşakları sayesinde de mümkün olmaktadır. Van Allen Kuşakları, Dünya’yı zararlı kozmik ışınlardan, Güneş’ten gelen şiddetli radyasyon ve yüklü parçacıklardan koruyan dev bir görünmez kalkan işlevi görür.

Bu kuşaklar, Dünya’nın manyetik alanının çevresinde halkanlar şeklinde bulunan ve yüksek enerjili protonlar ile elektronlardan oluşan yüklü parçacıkların yoğun olarak bulunduğu iki ana bölgedir. İç kuşak yaklaşık 1.000 ila 12.000 kilometre, dış kuşak ise 13.000 ila 60.000 kilometre arasında yer alır.

Güneş, sürekli olarak ısı ve ışık yaymasının yanında, yüksek enerjili protonlar ve elektronlardan oluşan güçlü bir güneş rüzgârı gönderir. Bu parçacıklar saniyede on binlerce kilometre hızla Dünya’ya doğru ilerler ve eğer koruyucu bir engel olmasaydı, bu yüksek enerjili parçacıklar yaşam için son derece tehlikeli olurdu. Canlıların DNA’sına zarar vererek genetik mutasyonlara, hücre tahribatına ve hatta kitlesel yok oluşlara yol açabilirlerdi. Ayrıca atmosferin üst katmanlarını aşındırarak Dünya’nın koruyucu örtüsünü inceltirlerdi.

İşte tam bu noktada Van Allen Kuşakları devreye girer. Dünya’nın manyetik alanı, güneşten gelen bu yüklü parçacıkları halkanlar halinde tutar ve manyetik kutuplardan saptırarak gezegenin yüzeyine doğrudan ulaşmalarını engeller. Bu kuşaklar, adeta bir manyetik bariyer oluşturarak zararlı radyasyonun Dünya yüzeyine ulaşmasını önler. Böylece atmosferle birlikte çalışarak yaşamın korunmasını sağlar.

Van Allen Kuşaklarının korunmasında manyetosferin önemi büyüktür. Manyetosfer, Dünya’nın manyetik alanının uzayda oluşturduğu geniş koruma alanıdır ve bu alan, kozmik ışınların ve güneşten gelen yüklü parçacıkların çoğunu tutar. Van Allen Kuşakları ise manyetosferin içinde yer alan ve bu yüklü parçacıkların yüksek yoğunlukla bulunduğu bölgeler olarak işlev görür.

Bu koruyucu yapı olmasaydı, Dünya yüzeyi yüksek seviyede radyasyona maruz kalır, bu da canlı yaşamını büyük ölçüde tehlikeye atardı. Örneğin, Mars gezegeni manyetik alanını büyük ölçüde kaybettiği için atmosferi ince ve radyasyona açık kalmış, bu yüzden üzerinde bilinen bir yaşam oluşamamıştır. Sonuç olarak, Van Allen Kuşakları, Dünya’yı evrenin acımasız radyasyon bombardımanından koruyan görünmez ve mükemmel bir kalkan gibidir.

6- Düşük basınçtan koruması

Atmosfer, Dünya’yı uzayın aşırı düşük basıncından (vakumdan) koruyan hayati bir kalkan görevi görür. Atmosferin tüm bu sayılan etkileri olmsaydı bile sırf basınç sebebiyle bir kaç dakika içinde yeryüzünde insan kalmazdı.

 Peki bunlar önceden biliniyor muydu?

Milattan sonra 7. yüzyılda, yani İslamiyet’in doğduğu ve erken Orta Çağ döneminde, atmosferin Dünya’yı uzayın ölümcül etkilerinden koruduğu gibi modern bilimsel bilgiler bilinmiyordu.

O dönemde insanlar doğa olaylarını anlamak için genellikle felsefi, dini veya mitolojik açıklamalar yaparlardı. Atmosfer, hava ve rüzgar gibi kavramlar elbette gözlemleniyordu; ancak bu gözlemler, bugünkü anlamıyla atmosfer bilimi veya Dünya’nın manyetik alanı ve uzay radyasyonuna karşı koruma gibi konuları kapsamıyordu.

Bilimsel anlamda atmosferin işlevleri ve koruyucu rolü, 17. yüzyılda teleskop ve hava basıncı ölçüm araçlarının geliştirilmesiyle, özellikle Evangelista Torricelli’nin barometreyi icadı ve Robert Boyle’un basınçla ilgili deneyleri sayesinde anlaşılmaya başladı.

      Muhammed Aleyhisselâm yine bunları nereden bilebilir? Kur’anda neyden bahsedilse tam doğru bilgi nasıl olup da verilebilmektedir.? Halbuki gözlem ve ozamanki bilgi semanın koruyucu bir özelliği olduğunu destekler nitelikte değildir. Halbuki gökyüzü gözlşemlenenin aksine korkunç derecede yüksek koruyuculuğu olan tabakadır. Kur’anda doğrudan buna vurgu yapılması mucize değil midir?


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir