Tahrim suresi 3. ayet meali : “Hani peygamber, eşlerinden birine gizli bir şey söylemişti. Eşi bunu başkalarına aktarıp Allah da durumu peygambere açıklayınca peygamber bunun bir kısmını anlattı, bir kısmından vazgeçti. Eşine konuyu anlatınca o, “Bunu sana kim haber verdi?” diye sordu. “Her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana bildirdi” diye cevap verdi.”
Olayın özeti: Muhammed Aleyhisselâm’ın, Zeynep annemizin yanında kalmasını Aişe ve Hafsa annelerimiz kıskanıyorlardı. Bu kıskançlık sebebiyle Zeynep annemizin yanında yediği bal şerbetinden dolayı kötü koku geliyor senden diyelim diye aralarında söz birliği ediyorlar. Sözlerine uygun olarak Hafsa annemiz Muhammed Aleyhisselâm’a kendisinden kötü koku geldiğini söylüyor. Bunun üzerine Muhammed Aleyhisselâm da Zeynep annemizin yanında yediği bal şerbetinden dolayı kötü koku gelmiş olabileceğini ve artık bal şerbeti yemeyeceğine yemin ettiğini söylüyor. Bunu kimseye söyleme diye de tembihliyor. Fakat Hafsa annemiz Muhammed Aleyhisselâm’ın söylediklerini, bal şerbeti yememeye karar verdiğini ve buna yemin ettiğini Aişe annemize gizlice söylüyor. İşte Muhammed Aleyhisselâm’ın sakla diye Hafsa annemize söylediği bu sözü herkesten gizli olarak Aişe annemize aktardığını Muhammed Aleyhisselâm nereden biliyor?
Bu açık bir mucizedir çünkü: İki kadın kendi arasında kıskançlıktan dolayı birbirleriyle kenetlenmişlerken aralarındaki bu sırlarını kıskançlıklarını ortaya çıkaracak bu sırlarını kimseye vermezler. Hele hele kendisini kıskandıkları kişiye hiç ama hiç vermezler. Bu hayatın olağan akışına tamamen aykırıdır. Dolayısıyla Aişe annemiz, Hafsa annemizin kendisine bu haberi verdiğini söylemiş olamaz.
Kaldı ki Aişe annemiz Muhammed Aleyhisselâm’a haber vermiş olsa ayette açıkça bu bilgiyi Allah’ın bildirdiği geçmektedir. Ayşe annemiz demez miydi: Yoooo hayır bunu sana Allah bildirmiş diye ayet geliyor halbuki ben sana bunu söyledim demez miydi? Bu ortaya çıkmaz mıydı? Müslümanların imânı sarsılmaz mıydı? Aişe annemiz, haşa Muhammed Aleyhisselâm’ın yalanına tanık olmuş olmaz mıydı?
Kezalik Aişe annemiz bu haberi üçüncü kişiye söylemiş olsa ve Muhammed Aleyhisselâm üçüncü kişiden bunu duymuş olsa yine Aişe annemiz diyebilirdi ki ben bu haberi başkalarına iletmiştim diyebilirdi. En önemlisi ise haberi veren üçüncü kişi derdi ki Ey Muhammed bunu sana Allah bildirmedi, sana bunu ben söyledim derdi. Muhammed Aleyhisselâm haşa yalancı olsa böyle bir olayı ayet olarak yazarak kendisini korkunç bir riske atar mıydı? Hiçbir kazancı yok, fakat birisinden haberi aldığı ortaya çıktığı anda uğruna en büyük mücadelelerin verildiği tüm dava çökecek. Ortalama altı zekadaki bir insan bile bunu yapmaz.
O halde iki kadının arasında şiddetle sakladığı bu haberi Muhammed Aleyhisselâm nereden almaktadır? Ve bu haberin kitapta Allah’ın bildirmesiyle geldiği meydan okurcasına insanlara ilan edilmektedir.
Bir insan bile çıkıp hayır bu haberi ben verdim dese dava çökecekken kimse bunu diyememektedir. Hatta annelerimiz olayın hararetiyle hayretle olaya şaşırmaktadır. (Aslında pek çok mucize gördükleri halde olayın hararetiyle bir anda şaşırmaları normaldir)
Şaşırmaları da zaten aralarındaki sırrı şiddetli şekilde saklama arzularına-saklamalarına delildir.
Bu olay aynı zamanda gayri metluv vayhe (yani Kuran haricinde vayhin olduğuna) delildir. Zira Muhammed Aleyhisselâm, kuran haricinde Hafsa annemizin, Aişe annemize söylediklerini bilmiş ve ayetin nüzulundan önce bunu kendisine gelen vayh ile bildirmiştir.
Son olarak, bu haberi Muhammed Aleyhisselâm’a kimsenin verdiği ile ilgili en küçük bir tarihi delil en küçücük bir emare olamadığı gibi olayın aynen yukarıda anlatılan şekilde mucize tarzında olduğu tarihi bilgi olarak rivayetlerle de doğrulanmaktadır.